Edebiyatın Bilim Dallarıyla İlişkisi
Edebiyatın ana konusu insandır. İnsanı ele alan tüm bilimler uzaktan yakından edebiyatı da ilgilendirmektedir. Edebiyatın araç olarak kullandığı malzeme ise dildir. Dil aynı zamanda bilim dallarında bir araştırma aracıdır. Bu doğrultuda edebiyat ve bilimlerin birbirinden yardım aldığını, etkilendiğini söyleyebiliriz.
Edebiyat – Tarih İlişkisi
Edebi eserlerin bir kısmı tarih bilimiyle içli dışlıdır. Genelde bu eserler bazen tarihi bir konuyu ele alır, bazen de tarihi bir kahramanı anlatır, bazen de bir olay anlatılırken tarihle ilişkilendirilir. Bu bakımdan edebiyat tarihle sıkı bir ilişki içindedir. Edebiyatta roman çeşitleri isimlendirilirken tarihi roman diye bir türden de bahsedilir. Bu açıdan bakıldığında zaman zaman tarih araştırmacıları bir konu hakkında çalışma yaparken dönemin edebi eserlerine de başvurabilir. Tabiki bir edebi eser, tarihi kitabı gibi yazılmaz. Gerçekleri bir tarihçi gibi anlatmaz.
Bu tarz eserler edebiyat tarihçileri için de önemli bir kaynaktır. Namık Kemal'in Cezmi adlı romanı ilk tarihi romandır. Edebiyatımızda Tarık Buğra'nın Osmancık adlı romanı bunun güzel örneklerindendir.
Edebiyat – Din İlişkisi
Din insanlar üzerindeki en büyük etkiye sahip unsurdur. Dolayısıyla toplumları da derinden etkilemektedir. Din toplumlarda, devletler arasında savaşlar bile yaşanmıştır. İnsanı ve toplumu bu kadar derinden etkileyen din, edebiyatla doğal olarak sıkı bir ilişki içinde olmalıdır. Dikkat edersek Türk edebiyatını sınıflandırırır İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı, İslamiyet Sonrası Türk Edebiyatı şeklinde bir sınıflandırma yapıyoruz. Bu sınıflandırma hem dönem içinde yazılmış eserleri ve dönemin özelliklerini ayırt etmemizde önemli bir araçtır. Tüm dünya edebiyatları için bu etkileşim söz konusudur.
Mesela din üzerine yapılacak bir araştırmada o dönemin edebi eserlerine bakarak bilgi sahibi olabiliriz. Çünkü yazılan eserlerin mutlaka yaşamla bir bağı vardır.
Edebiyat – Sosyoloji İlişkisi
Sosyoloji toplumu inceleyen bir bilim dalıdır. Edebi eserler de insanların yaşamını konu aldığı için çoğu zaman sosyoloji bilimiyle de ilişki içinde olur. Bir çok yönüyle değerlendirildiğinde edebi eserler sosyoloji konusunda araştırma yapanlara kaynaklık edebilir. Edebiyatta farklı sanat anlayışları vardır. Bunlarda birisi de sanatı toplum için yapmaktır. Bu sanatçıların eserlerinde sosyoloji bilmine ait bir çok bulguya rastlanabilir. Toplumsal bir konuyu işleyen bir edebi eserin sosyoloji biliminden yararlanması gerekmektedir. Mesela Milli Edebiyat dönemine baktığımızda o dönemin toplumu hakkında bilgiyi doğrudan romanlardan elde edebiliriz. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Yaban, Halide Edip Adıvar'ın Ateşten Gömlek adlı eserleri buna örnek gösterebiliriz.
Edebiyat – Felsefe İlişkisi
Edebi eserlerin içerisinde bir felsefi akım bulunabilir. Felsefe düşünceyi oluşturmuş, ortaya atmış edebiyat ise bu düşüncenin kurgulanıp kitlelere ulaşmasını sağlamıştır. Düşünceler edebi eserlerde bulunmasaydı bu kadar çok yayılma ve bu kadar çok etki gösteremezdi.
Edebiyat – Psikoloji ve Psikiyatri İlişkisi
Edebi eserlerde kahramanlar çoğu zaman çok yönlü ortaya konur. Kahramanın fiziksel bir takım özelliklerinden bahsedilirken ruhsal yönünden de genel de bahsedilmektedir. Yazar kahramanın ruhsal yapısını anlatırken ruh çözümlemeleri yapar ruh dünyasını açığa çıkarır, bunu yaparken yazarın psikolojiden yararlanması ve insan psikolojisi hakkında bilgiye sahip olması gerekir. Böyle yazar okuyucunun gözünde kahramanı tüm yönleriyle canlandırmış olur. Bu açıdan bakıldığında yazarların psikoloji ile ilgili bilgi birikimlerinin de olması önem arz etmektedir. Edebiyatta psikoloji roman türü diye bir tür de bulunmaktadır. Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı Mehmet Rauf'un Eylül adlı romanıdır. Psikolojik tahliller açısından en başarılı roman ise Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı eseridir.
Edebiyat – Coğrafya İlişkisi
Edebiyatımızda olay çevresinde gelişen metinlerde mekan önemli bir unsurdur. Olaylar, bir mekanda ortaya çıkar ve o mekanın özellikleri edebi metne yansır. Bazı edebi metinlerin yazılış amacı, belli bir coğrafi bölgeyi tanıtmaktır. Edebiyatçı; olayların geçtiği yerlerle ilgili anlatımlarda, olay örgüsünü ve kişileri merkezde tutar. Öykü veya romanın akışı içinde, isterse hayal ürünü yerlerden isterse gerçek mekanlardan söz eder. Gezi yazıları, egzotik romanlar bu türden eserlerdir; bunlar coğrafya ve edebiyat bilimleri için önemli kaynaklardır.Örneğin Yaşar Kemal’in romanlarında genellikle Adana ve çevresi; Aşık Veysel’in şiirlerinde Sivas; Karacaoğlan’ın koşmalarında Anadolu’nun dağları, ırmakları, yaylaları, köyleri, dereleri; Sait Faik’in şiirlerinde deniz ve denizciler sıkça karşımıza çıkar.
|